Sayfalar

26 Eylül 2013 Perşembe

ERGENUSLARLA İMTİHANIM.....

2 kız annesi olmak her zaman mutlu olduğum, kendimi şanslı hissettiğim duygulardan biri oldu.
Onlarda benim için aynı şeyi düşünüyorlar mı bilemiyorum. Yani benim gibi anneleri olduğu için acaba gerçekten kendilerini mutlu ve şanslı hissediyorlar mı acaba? Acaba diyorum çünkü ergenuslarla bir günümüz bir günümüzü maalesef hiç tutmuyor. Bir gün çok mutlu, heyecanlı, eğlenceli bir üçlü olurken yarın birbirimizin yüzünü bile görmek istemeyebiliyoruz.
Zormuş ergenus annesi olmak...
Benim zamanımda (bakmayın benim zamanımda dediğime çokta uzun zaman önce değil şunun şurasında
alt tarafı 30 küsürlü yaşlardayım  :P ) annem bir nefes alırdı burnundan ben ne dediğini anlardım. Şimdi karşısına geçip kaş göz işareti yapsan neden konuşmuyorsun işaret dili ile anlaşıyoruz deyiveriyorlar. Ben öyle yetiştirilmedim ki...:) Ne gördüysem onu uyguluyorum. Haa bu arada tabiki bolca ergenlikle nasıl başa çıkılabileceğini anlatan kitaplar, yazılar, makaleler hatta ne bulduysam okuyorum.  Fayda ediyor mu ? hayır...
Niye....? çünkü frekanslar karışıyor arada. Karşında sürekli mutsuz gülmeyen hiçbirşeyden hoşnut olmayan bir çocuk tiplemesi var. Arkadaş olunca kanka moduna giren, arkadaş gibi olunca da anneliğini beğenmeyen bir eda... Offff zormuş ergenus annesi olmak.
Okuldan mutsuz, evden mutsuz, anneden- babadan mutsuz, kardeşşşşş zaten mutsuzluğun başı....
Ahhhh ahhhh benim annem olacaktı iki çimdirecekti, iki burnundan nefes alacaktı. Siz o zaman görecektiniz ergen olmayı. :)))

8 Mart 2013 Cuma

HAYAT İŞTE - 1

Sararmış bir sayfayı çevirerek başladı macerası...
Sararmış eski bir defter sayfasıydı. Annesinden kalan küçük bir evin penceresinden dışarıyı seyrederken, küçücük bir kutu gözüne takılmıştı. Şöminenin üzerinde duruyordu halbuki. Bir haftadır hiç mi dikkatini çekmemişti yoksa taziyelerini sunmak için gelenlerden biri mi bırakmıştı. Anlamsızca bir boşluğun içerisindeyken belki de görememişti bu küçük kutuyu. Ağlamaktan gözleri şişmiş, elinde sigarasıyla gidip kutuyu aldı ve tekrar aynı pencerenin önüne oturmuştu. Annesinin hep oturduğu yere. Bir gün çıka gelir diye yolunu beklediği kızının hayalini kurduğu pencerenin önüne. Halbuki annesinin yaşadığından bile haberdar değilken birden ölüm haberini almıştı. 
Üzeri parlak taşlarla süslenmiş, ahşap gövdesi açılıp kapanmaktan yıpranmış kutuyu eli titreyerek açmıştı. 
İçinde bir sürü küçük notlar, doğum günü kutlamaları ve minik bir defter vardı. Kapağını açtığında minik bir bebek fotografı yapıştırılmış. Sararmış bir fotograf ama daha önce hiç görmediği, çok  iyi bildiği bir battaniyeye sarılmış bir bebek. Belli ki kendi fotografına bakıyordu. Büyüyünceye kadar o battaniye sanki onun herşeyiydi. Nedenini şimdi daha iyi anlamıştı. 
Her sayfada sadece bir cümle yazıyordu. Seni çok özledim. Seni çok seviyorum. Doğum günün kutlu olsun. Bu gün 3 yaşındasın. Bugün 7 yaşına girdin. Zaman zaman yazılmış bir defter , fakat açılıp kapanmaktan o kadar eskimiş ki. Kim bilir  neler yazılmak istenmişte boğazında sanki bir düğüm gibi takılıp kalmış. Aradan belirsizlikle geçen 35 yıl. 
Konuşabilecek kimsede yok, bilen yok, sadece bir başına yanlızlık ve sırlar.....
Annesinin uyuduğu yatağa uzandığında ağlamaktan halsiz düşmüş ve kıpırdayamıyordu artık. Sessizliğe doğru gözleri kapandı. 
Sabah ise  küçük sahil kasabasının deniz kokusu ve pırıl pırıl güneşine uyanmıştı.Hayat büyük sırlarla ve yeniden başlamıştı. Kahvaltı için açtığı buzdolabı tıklım tıklım doluydu. Sanki annesi onun geleceğini bildiği için   sevdiği herşeyi dolaba doldurup, küçük bir tatile gitmiş gibiydi geri dönecek gibi. Soğuk patates kızartması bile vardı üzeri domates soslu. İnanamamıştı ama kahvaltıda yemeye bayıldığı şeylerden biriydi. 
'Burada olsan boynuna atlar defalarca öperdim seni ' dedi kendi kendine. Bir kahve suyu ısıttı ve kahvaltı etmeye devam etti. 
Bu arada çalan kapı üzerine irkildi. 
7- 8 yaşlarında bir kız çocuğu zili çalmış ve kapının önünde bekliyordu. 
Kapıyı açtığında karşısındaki kırmızı bukle bukle saçlı, iri mavi gözlü güzeller güzeli kız çocuğu;
' O artık gelmeyecek mi ? diye sordu.'
'Hayır gelmeyecek... '
Kız ağlayarak koşa koşa uzaklaştı. Kendi kendine annesinin ne kadar çok seveni olduğunu düşündü. Bir küçücük kız çocuğu bile onun için ağlayabiliyordu. 
Evin verandasına elindeki kahveyle çıktı. Bir sigara yaktı.Şimdi ne yapmalıydı. Bunu düşünüyordu.
Önce annesinin eşyalarını toparlayıp evden çıkarması mı lazımdı. Bunu yapacak gücü yoktu. Herşey ona hem uzak hemde bu kadar yakınken. O zaman etrafta bir tur atmalı annesini tanıyanları , taziye için gelenleri ziyaret etmeliydi. Belki bir kaç kelam ederek hiç görmediği annesi hakkında bilgi alabilirdi. 
Ne kadar kalmalıydı bu küçük kasaba da... Artık telefonları da çalmaya başlamıştı. Dönmesi mi gerekiyordu şehre... yada biraz daha kalıp annesini mi tanımalıydı. Şehirde o olmasa da işlerini yürütecek birileri vardı nasılsa. Şimdi üzerini değiştirip dışarı çıkma zamanıydı. Biraz market alış verişi bahanesiyle kendini sokağa atmalıydı. Duyacaklarını merakla bekleyerek. Tam üzerini değiştirip, merdivenlerden inecekti ki, boy aynasının bir oda kapısı olduğunu fark etti. Biraz zorlayınca kapı aralandı. Kapkaranlık odanın içinde ne olabilirdi. Annesinden kalan bir kaç eski özel eşyaları. Kapıyı açarak kafasını içeri doğru uzattı. Ve el yordamıyla bulduğu ışık düğmesine bastı. Biraz tozlanmış olan odanın içinde tavan arasına çıkan merdivenleri gördü. 
'Nasıl yaniii birde tavan arası mı varmışş' çok şaşırmıştı. 
Yukarı çıkmanın iyi bir fikir olup olmadığından pek emin değildi. 
Hiçbirşeyden habersiz merdiven basamaklarını çıkarken macerasının daha yeni başlayacağını kendisi de bilmiyordu.....