Sayfalar

26 Eylül 2013 Perşembe

ERGENUSLARLA İMTİHANIM.....

2 kız annesi olmak her zaman mutlu olduğum, kendimi şanslı hissettiğim duygulardan biri oldu.
Onlarda benim için aynı şeyi düşünüyorlar mı bilemiyorum. Yani benim gibi anneleri olduğu için acaba gerçekten kendilerini mutlu ve şanslı hissediyorlar mı acaba? Acaba diyorum çünkü ergenuslarla bir günümüz bir günümüzü maalesef hiç tutmuyor. Bir gün çok mutlu, heyecanlı, eğlenceli bir üçlü olurken yarın birbirimizin yüzünü bile görmek istemeyebiliyoruz.
Zormuş ergenus annesi olmak...
Benim zamanımda (bakmayın benim zamanımda dediğime çokta uzun zaman önce değil şunun şurasında
alt tarafı 30 küsürlü yaşlardayım  :P ) annem bir nefes alırdı burnundan ben ne dediğini anlardım. Şimdi karşısına geçip kaş göz işareti yapsan neden konuşmuyorsun işaret dili ile anlaşıyoruz deyiveriyorlar. Ben öyle yetiştirilmedim ki...:) Ne gördüysem onu uyguluyorum. Haa bu arada tabiki bolca ergenlikle nasıl başa çıkılabileceğini anlatan kitaplar, yazılar, makaleler hatta ne bulduysam okuyorum.  Fayda ediyor mu ? hayır...
Niye....? çünkü frekanslar karışıyor arada. Karşında sürekli mutsuz gülmeyen hiçbirşeyden hoşnut olmayan bir çocuk tiplemesi var. Arkadaş olunca kanka moduna giren, arkadaş gibi olunca da anneliğini beğenmeyen bir eda... Offff zormuş ergenus annesi olmak.
Okuldan mutsuz, evden mutsuz, anneden- babadan mutsuz, kardeşşşşş zaten mutsuzluğun başı....
Ahhhh ahhhh benim annem olacaktı iki çimdirecekti, iki burnundan nefes alacaktı. Siz o zaman görecektiniz ergen olmayı. :)))

8 Mart 2013 Cuma

HAYAT İŞTE - 1

Sararmış bir sayfayı çevirerek başladı macerası...
Sararmış eski bir defter sayfasıydı. Annesinden kalan küçük bir evin penceresinden dışarıyı seyrederken, küçücük bir kutu gözüne takılmıştı. Şöminenin üzerinde duruyordu halbuki. Bir haftadır hiç mi dikkatini çekmemişti yoksa taziyelerini sunmak için gelenlerden biri mi bırakmıştı. Anlamsızca bir boşluğun içerisindeyken belki de görememişti bu küçük kutuyu. Ağlamaktan gözleri şişmiş, elinde sigarasıyla gidip kutuyu aldı ve tekrar aynı pencerenin önüne oturmuştu. Annesinin hep oturduğu yere. Bir gün çıka gelir diye yolunu beklediği kızının hayalini kurduğu pencerenin önüne. Halbuki annesinin yaşadığından bile haberdar değilken birden ölüm haberini almıştı. 
Üzeri parlak taşlarla süslenmiş, ahşap gövdesi açılıp kapanmaktan yıpranmış kutuyu eli titreyerek açmıştı. 
İçinde bir sürü küçük notlar, doğum günü kutlamaları ve minik bir defter vardı. Kapağını açtığında minik bir bebek fotografı yapıştırılmış. Sararmış bir fotograf ama daha önce hiç görmediği, çok  iyi bildiği bir battaniyeye sarılmış bir bebek. Belli ki kendi fotografına bakıyordu. Büyüyünceye kadar o battaniye sanki onun herşeyiydi. Nedenini şimdi daha iyi anlamıştı. 
Her sayfada sadece bir cümle yazıyordu. Seni çok özledim. Seni çok seviyorum. Doğum günün kutlu olsun. Bu gün 3 yaşındasın. Bugün 7 yaşına girdin. Zaman zaman yazılmış bir defter , fakat açılıp kapanmaktan o kadar eskimiş ki. Kim bilir  neler yazılmak istenmişte boğazında sanki bir düğüm gibi takılıp kalmış. Aradan belirsizlikle geçen 35 yıl. 
Konuşabilecek kimsede yok, bilen yok, sadece bir başına yanlızlık ve sırlar.....
Annesinin uyuduğu yatağa uzandığında ağlamaktan halsiz düşmüş ve kıpırdayamıyordu artık. Sessizliğe doğru gözleri kapandı. 
Sabah ise  küçük sahil kasabasının deniz kokusu ve pırıl pırıl güneşine uyanmıştı.Hayat büyük sırlarla ve yeniden başlamıştı. Kahvaltı için açtığı buzdolabı tıklım tıklım doluydu. Sanki annesi onun geleceğini bildiği için   sevdiği herşeyi dolaba doldurup, küçük bir tatile gitmiş gibiydi geri dönecek gibi. Soğuk patates kızartması bile vardı üzeri domates soslu. İnanamamıştı ama kahvaltıda yemeye bayıldığı şeylerden biriydi. 
'Burada olsan boynuna atlar defalarca öperdim seni ' dedi kendi kendine. Bir kahve suyu ısıttı ve kahvaltı etmeye devam etti. 
Bu arada çalan kapı üzerine irkildi. 
7- 8 yaşlarında bir kız çocuğu zili çalmış ve kapının önünde bekliyordu. 
Kapıyı açtığında karşısındaki kırmızı bukle bukle saçlı, iri mavi gözlü güzeller güzeli kız çocuğu;
' O artık gelmeyecek mi ? diye sordu.'
'Hayır gelmeyecek... '
Kız ağlayarak koşa koşa uzaklaştı. Kendi kendine annesinin ne kadar çok seveni olduğunu düşündü. Bir küçücük kız çocuğu bile onun için ağlayabiliyordu. 
Evin verandasına elindeki kahveyle çıktı. Bir sigara yaktı.Şimdi ne yapmalıydı. Bunu düşünüyordu.
Önce annesinin eşyalarını toparlayıp evden çıkarması mı lazımdı. Bunu yapacak gücü yoktu. Herşey ona hem uzak hemde bu kadar yakınken. O zaman etrafta bir tur atmalı annesini tanıyanları , taziye için gelenleri ziyaret etmeliydi. Belki bir kaç kelam ederek hiç görmediği annesi hakkında bilgi alabilirdi. 
Ne kadar kalmalıydı bu küçük kasaba da... Artık telefonları da çalmaya başlamıştı. Dönmesi mi gerekiyordu şehre... yada biraz daha kalıp annesini mi tanımalıydı. Şehirde o olmasa da işlerini yürütecek birileri vardı nasılsa. Şimdi üzerini değiştirip dışarı çıkma zamanıydı. Biraz market alış verişi bahanesiyle kendini sokağa atmalıydı. Duyacaklarını merakla bekleyerek. Tam üzerini değiştirip, merdivenlerden inecekti ki, boy aynasının bir oda kapısı olduğunu fark etti. Biraz zorlayınca kapı aralandı. Kapkaranlık odanın içinde ne olabilirdi. Annesinden kalan bir kaç eski özel eşyaları. Kapıyı açarak kafasını içeri doğru uzattı. Ve el yordamıyla bulduğu ışık düğmesine bastı. Biraz tozlanmış olan odanın içinde tavan arasına çıkan merdivenleri gördü. 
'Nasıl yaniii birde tavan arası mı varmışş' çok şaşırmıştı. 
Yukarı çıkmanın iyi bir fikir olup olmadığından pek emin değildi. 
Hiçbirşeyden habersiz merdiven basamaklarını çıkarken macerasının daha yeni başlayacağını kendisi de bilmiyordu.....

23 Temmuz 2011 Cumartesi

NOT:UZUN ZAMAN ALSA DA AFFETTİM SENİ

   Affettim seni... Hayatımda kaç kişiye affettim seni diyebildim bilmiyorum. Ne kadar da zordur affettim seni diyebilmek. Ya da benim için öyle. Hayatında hiç affetmediğin bir kişi oldumu senin hiç. Bazen insan kendini bile affedemiyor. Tabi bir yandan durum affedememek olunca hayatlar kararır, iç çekişmeler çelişkiler başlar. Ne zordur değil mi seni affettim demek. Halbuki affedememenin ağırlığı sadece kendine zarardır. Bunu diyorum ya zannetme ki ben herşeyi affettim hayatımda, ama olsun bu bir başlangıç. Bu gün karar aldım kendi kendime ... herşeyi herkesi hatta kendimi bile affedeceğim. Neden mi affedememek yükünü daha fazla üzerimde taşımamak için, neden mi kendim için, neden mi yeni bir hayata başlayıp yeni hatalara yol vermek için. Neden mi affedemediklerimin de üzerinden kendi yükümü almak için .
   Bence bu hamle ile hayatlar değişecek sorgulamalar bitecek , geri dönüşler kalmayacak. Çok inandım buna ben. Belkide inanmak herşey. Bugün  içimdeki  her yükü affettim seni deyip evrendeki boşluğa gönderiyorum. Hatta arkalarına bir de not yazmayı düşünüyorum. UZUN ZAMAN ALSADA AFFETTİM SENİİ....

12 Temmuz 2011 Salı

GOLDEN BEACH CLUB :))

   Şu son zamanlarda internet üzerinden indirimli satın alabildiğiniz ürünler arasında yaz aylarının sıcak etkisi sayesinde havuz, beach gibi yerlerden indirimli giriş alabiliyorsunuz.
Bizde pazar gününün o deli sıcağında evde oturmak yerine çocuklarda eğlenmeli misali Sarıyer'in taaaa tepelerinde bir yerlerde (hayatımda böyle yerlerin olabileceğini bilmezdim) Karadeniz'in başlangıcı sayılacak  özel bir plaja gittik. Girişte bizi karşılayan tiplerin ilk uyardıkları konu ön sıralar satıldı 2. ve ya 3. sıralara yerleşebilirsiniz. Önce birbirimize baktık ve hafifçe gülümsedik. Demekki neymişşş kampanya ile satın aldığın bir yerde yaklaşım ikinci kalite olabiliyormuş. Olsun dedik kendimiz kendimize hiç moral bozmak yok bugün harika bir gün olacak ve acayipp dinleneceğiz. Biz ilk gelen ailelerdendik ufak ufak kalabalıklaşmaya başladı ortalık , ama esen rüzgar manzara denizin sesi o anda herşeye değerdi. Etrafta konuşulanlara kulak kabartınca bu gittiğimiz yerin müdavimleri varmış. Denizin bulanıklığı veya temiz olmaması her zaman görülen bir şey değilmiş. Rüzgar mahvetmiş denizi gibi konuşmalarrr.... Olsunnn biz yine mutluyuz çocuklar acayip eğleniyorlar denizden hiç çıkmadılar denebilir. Uzun zamandır tatil yapmamış olmamızdan  gerek evde güneş koruyucu falan filan hiç birşey yoktu sabah erken saatte akıl ettikte iyiki bir yerlerden 50 faktör bişiler bulduk.
   Buraya kadar herşey harikaydı deniz güneş rüzgar kum ( eh işte) keyfimiz yerinde. Etrafı inceledik bol bol ...
Mizahçı olsaydık gerçekten buradan acayip prim çıkartabilirdik diye espriler yaptık. Evden yaptığımız küçük sandiviçleri etrafta herkesin tırtıkladığı birşeyler olduğunu görünce bizde atıştırdık. Eeee madem etrafta suç ortakları vardı durumu değerlendirmek gerekiyordu mutlaka. (Giriş: Tesisimize dışarıdan yiyecek içecek sokmak yasaktır.) :)) Tabi deniz güneş sürekli bir acıkma modu içerisinde oluyorsunuz. Eee dedik hepte sandiviç mi yiyeceğiz gidelim bakalım cafelerinde neler var.
   Yiyecek çeşitleri çok gibi gözüksede öncelikle elemanları yetersizdi. Etrafta işletmesini üstlendiğini düşündüğümüz bir bayan vardı ve misafirleri olarakta ailesi. Etraftaki müşteriler ile ilgilenmek yerine elleri ile ailesine hizmet etti. O masa hiç beklemeden oldukça güzel bir hizmet aldı. Menüye baktığımızda ise sanki akşam yemeğinde şık bir restaurantta yiyebileceğimiz mezeler, et ve balık kombinasyonlarını gördük.
   Halbuki saat henüz 15.00 ti ve biz sadece tabir yerinde ise tırtıklayacak bişiler istiyorduk. Menülerdeki fiyatlara iyi bir balık veya iyi bir et yemek istesek zaten bunları nerde bulabileceğimizi biliyoruz. Patatesin çeşitlerinden oluşan (normal patates kızartması- elma dilimli patates kızartması- sigara böreği ve sosis tabağı(patates kızartmalı)) gibi bir menü vede içeceklere 2 bira 4 kola olmak üzere 150 tl verdik. Bilmem bize o anda hiç patates kızartmasına bu kadar para vereceğimiz aklımıza gelmemişti.
   Tesis çok güzeldi fakat işletme bir o kadar yetersiz. İşletmecilere göre o gün bir patlama yaşamışlar çok şaşkınlık içerisindelermiş. Fakat biz yemek esnasında aldığımız hizmette iyiki de kampanya esnasında almışızda gelmişiz buraya yoksa değerinden çok fazla bir para vereceğimiz için üzülürdük diye düşündük.
   Sonuç olarak çocuklar mutlu biz dinlenmiş  ve iki güneş yüzü gördük diye sevinerek evimizin yolunu tuttuk.
Darısı bir dahaki kampanyaya ve ayırabileceğimiz zamana .....:)))

11 Temmuz 2011 Pazartesi

GÜÇLÜ OLMAK NEDİR ?

Çok düşündüm bu konuyu.. Güçlü olmak nedir ?
Ağlamak, ağlamamak, kavga etmek-etmemek, kadın  ya da erkek olmak, anne olmak , hatta çalışan anne olmak, gülmek, sinirlenmek, bağırmak , sakin olmak, sessiz olup sukunetini bozmamak. Nedir acaba ?
Ağladığında güçsüz mü oluyorsun ? Zayıf karakterli mi ? Ya da derdini en yakın dostunla paylaştığında.
Hele küfrettiğinde bağırıp çağırdığında kötü karakterli mi oluyorsun? Peki bunları da yapmazsan nasıl hayatta kalabiliyorsun.
Sonra hayat nedir diye sormaya başladım. Acaba sormamalı mıyım ? diye de düşündüm. Olduğu gibi mi yaşamak lazım gelir sormadan sorgulamadan. Güçlü olmak bu mudur ki?
Gülmeyi unuttuğun zamanlarda sadece gülmeye çalışarak güçlü olduğunu mu göstermeye çalışmaktır hayat. Hiç yokkk yoruldum ben deme lüksü yok mudur insanın. Desede cevap verecek biri var mıdır yukarlarda bir yerlerde. Halbuki zayıf olmak ile güçlü olmak  arasında ne kadar ince bir çizgi var bizim fark edemediğimiz.
Güçlü olmak yada olmamak neden bu kadar önemlidir. Vazgeçmek gibi bir tercihi olamaz mı insanın .......

17 Haziran 2011 Cuma

KIZLAR BUGÜN KARNE ALDI .....

   Miniklerimin büyüdüğünü ancak karne aldıklarında ve bir sınıf daha yukarı çıktıklarında anlayabiliyorum. Evet kızlarım bugün karne aldı ve bir yaş daha büyüdüler. :))) Okuduklarında çok sevinecekler biliyorum çünkü büyüdüklerini çoğu zaman hiç kabul etmiyorum. Sorumluluk verdiğimi düşünsemde belki yeteri kadar vermiyorum yada veremiyorum.
   Gerçekte şöyle bir baktığımda her çalışan annenin çocukları gibi büyüdü kızlar. Ben hep çalıştım ve bugün de dahil olmak üzere yine karne aldıklarında yanlarında yoktum. Onlarda buna alıştııııı bende.
   Zeynep çok küçükken sanırım ana sınıfında idi ; büyüyünce ne olacaksın diye sorduğumda ben anne olacağım diye cevap veriyordu. Anne olup çocukları okuldan gelince börek verecekmiş onlara :))) Ne kadar içinde yer etmiş meğersem okulda hiçbir etkinliklerine gidemiyor olmam. Şimdi artık onlarda alıştıııı bende bu duruma.
   Özde yaklaşık 6- 7  aylıktı yuvaya vermiştim. Sabahları kahvaltısını bile yuvada yapabiliyordu. O kadar erken gitmek zorundaydı ki , pijamalarını çıkartmadan ana kucağına yerleştirir, öğretmeninin gelip onu almasını beklerdik. İlk adımını yine okuldaki öğretmeni görüp ağlayarak bana anlatmıştı '' Özde yürüdü bugün ilk defa tutunmadan yürüdü'' diye. Çok heyecanlanmıştım ama  o adımlarını göremediğim için  bir o kadar da hüzünlenmiştim. İlk yuvaya gittiğinde en küçük çocuk (hatta bebek) Özde olduğu için tüm çocukların Özde'yi ortalarına oturtup onu seyretmelerini hiç unutmayacağım.
   Sonra Zeynep geldi aramıza oda azıcık palazlandı veeee acı sonnn oda ablası ile birlikte aynı yuvaya gitmeye başladı. Artık Özde abla olmuştu yuvanın kurdu kardeşine nasıl sahip çıktı anlatamam o minicik canıyla.
Ana sınıfları ilkokul velhasıl ben  beş etkinlikte birine gidebilsem kendimi şanslı hisseder olmuştum.
İşte artık kocccammann oldular. Okulada kendileri gider olduuu etkinliklerine de...
   Umarım bundan sonraki tüm güzel günlerinde yanlarında olurum miniciklerimin. İyiki varsınız.İyiki doğdunuz
Sizi çokkk seviyorum.

1 Haziran 2011 Çarşamba

REFİKA BANA YAZ DEDİ ....

Refika mı kim ? Psikoloğum Refika benim. Seneler önce ilk verdiği tavsiye yaz , küçük kağıtlara, büyük kağıtlara, postitlere eline duvara istediğin heryere. Sonra atmak istediklerini yırt at silmek istediklerini sil dedi.. Ne kadar zamandır yazıyorum ve atıyorum bilemiyorum hatırlayamadım birden. Ama bu sefer yazayım da atmayayım dedim kendi kendime.  İçimden gelen herşeyi.. Aklıma gelen gelmeyen herşeyi yazayım. Birileri okur diye değil canım sıkıldığında yazdıklarımı okuyup unuttuklarımı tekrar hatırlamak için.
  Çocukluğuma dönelim gibi başlıklar atmayacağım tabi ki ama çocukluğuma dair hatırladığım herşey çok güzel benim. Ne kadar özlemişim meğer çocukluğumu. Geçenlerde herkesin beğendiği ''çocukluğuma geri döndürsüler bir daha büyürsem namerdim'' yazısını bende beğendikten sonra yazma kararı aldım belkide.
   Ama öncelikle  aileme beni evimizin pamukprensesi gibi büyüten anneme babama abilerime çok teşekkür etmek istiyorum. Ben meğersem bizin evin gerçekten pamukprensesiymişim.
Canlarım benim ne çok hatıram var sizlerle....
  Ben kendimi bildiğimde yanımda önce Candan ve Neylan vardı. Biz 3 küçük aileden oluşan esasında koccamannn bir aileydik. Çocukluğumun hepsi ama hepsi hep birlikte geçti bizim.Nelerr var neler anlatacak sayfalara sığarmı onu bile bilemiyorum. Candan'larda dolap içlerini mi ev yaptığımızı mı hatırlayayım , Neylan'larda kapılara en yükseğe kimin tırmandığı yarışlarını mı hatırlayayım. Yoksa bir gece Neylan'larda kan kardeşi olmaya karar verip iğneyle parmaklarımızı kanattığımızı mı? Halbuki yazmaya başlamadan önce neler geçiyordu aklımdan ama zormuş yazı yazmak yazarken aklına gelenleri unutmamak çok zormuş hemde. Beylerbeyi bizim en büyük kaçış yerimizdi, her haftasonu haftaiçinde biriktirdiğimiz haftalıklarımızla Beylerbeyi'ne gitmeyi görev bilirdik kendimize. Bazen sadece demir paralardan oluşan bozuk paralarımız olurdu çantamızda , geç kaldığımızı hissettiğimizde tüm bozuk paraları döküp ortaya taksiyle dönüş yolunu hesaplardık. Sadece yarım saat için onca yolu gitmeyi kendimize heyecan sayar herşeyi göze alabilirdik. Çok zaman ceza verirlerdi bize , geç kaldığımızda birbirimizle görüşmeme yasağı. Hep bir B planımız vardı bizim ama bu ihtimallere karşı.Biz hep bir şekilde görüşürdük. Tabii artık 14-15 yaşında genç kızlardık biz. Herşey bizim hakkımızdı o zamanlarda.Bize yapılan haksızlığa tahammül edemezdik. Büyümüştük ve cezaları hazmedemezdik. Şimdi diyorumki ben bize yine ceza verselerdi de, biz yine 14-15 yaşımızda kalsaydık.Ben sizinle geçirdiğim çocukluğumu genç kızlığımı özledim. Ben sizi çok özledim.Ben bugün sizi bir kez daha çok seviyorum demek istedim. Belkide bunu çok uzunnn zamandır söylemediğimi fark ettim.Siz iyiki benim çocukluğumda genç kızlığımda ve hala hep yanımda oldunuz , iyiki varsınız iyiki dostum kardeşimsiniz.
  Buket vardı yan dairemizde oturan canımmmm benimmm can yoldaşım 2 yaşından beri hep birlikte olduk biz. Annem bana bağırır kızar , sesleri duyan arkadaşım duvara 3 kere vurur ( sakın canını sıkma demektir bu ben burdayım) 2 kere vurduğunda (iyi geceler ben yatıyorum demektir) keşke yine yan duvar 3 kere vurabileceğin yakınlıkta olsaydın biz yine keşke çocukluğumuzu doya doya yaşıyor olsaydık. Koccaaaammaann bahçemiz vardı bizim, Buket ile yazları hergün bahçede oynardık. Şimdiki çocukların hasret kaldıkları yeşilliği biz doya doya içimize çekiyormuşuz meğer o zamanlar farkında olmasakta. Her yarım saatte bir birimiz annemize seslenirdi ''su gönder-kovamı at-karnım acıktı-bebeğimi gönder-ipim yukarda kaldı) apartmanımız asansörlü değil tabi ozamanlar 5 kat çıkmaya üşeniyoruz.Seslen dur aşağıdan...
Neler yaşadık nelerrrr hatırladıklarım hatırlayamadıklarımın belkide dörtte biri. Ama ben senin benim hayatımda olmandan hep mutlu oldum canım dostum benim.
  Aslı'm seninle ilk yanyana oturduğumuzda  orta 1 deydik. Ondan beri benim hep yanımda olduğun için çok teşekkür ediyorum sana. Seninle paylaştıklarımızı burda yazarsam kocan kıskanır :)) anlatmıyorum onları ama hepsini içimde hep saklı tutuyorum sen benim yanımda hep ol olur mu ? Ben senin yüreğinin sıcaklığını daima yüreğimin taa içinde hissettim.
Sen iyi ki varsın iyiki dostumsun.
   Keşke diye başlayan cümleleri hiç sevmiyorum esasında ama keşke hep çocuk kalabilseydim diye düşünmeden edemiyorum herkes gibi.
   Evet Refika bana yaz dedi. Herşeyi yazz yaz ki anlatmak istediklerin içinde çığ gibi büyümesin. Halbuki anlatmak istediklerim o kadar çığ gibi büyümüş ki, parçalara bölünüp çıkamıyor bile ağzımdan.Şimdi anlatmak zamanımı bilemedim birden. Yazmak zormuş gerçektende ifade edebilmek kendini. Yada neyi anlatmak istediğini bilmek. Zormuş yazmak meğersem. Refika bana yaz derken bu kadar uzun cümleler kuracağımı tahmin edemedi herhalde.:))
  Suavi hep bana senin küçüğünü kavanoza koyup saklamak lazım derdi. Yıl 92 falan dı herhalde . Öyle değil mi Suavi . Keşke o yaşımı  bile kavanoza sığdırabilsen çok makbule geçerdin biliyormusun.
Annemler 2 günlük tatilleri değerlendirir mutlaka bir program yapar İstanbul dışına çıkarlardı. Ver elini ev partileriiiiiiiiii...
Hemennn hazırlıklar başlar programlar yapılır menüler içecekler herşey yazılır davetli listesi çıkartılırrrrr. Ortaya tüm harçlıklar dökülürrr ve parti için hazırlanılır. Annemler kapıdannn biz bacadannn şeklinde :)) Ruhnur  Abimm (canım bitanem seni çok özledim ) hemen devreye sokulur önce abim ikna edilir ama herşeyden de haberdardır bir nevi suç ortağım. Parti bizim evde olur abimin otokontrolünde. Gece yarılarına kadar eğlence kahkaha yeme içme :))) bu kadar gizli saklı yaptığımız programımızı alt komşumuzun ertesi gün şikayetleri ile ortaya çıkar. Hatırlıyormusun abiiimmmmm , hatırlıyormusun bunları. Birde benim doğum günü partilerimiz vardır sanki ilk defa yapılıyormuşcasına her sene her sene... Hep aynı hazırlıklar demirbaşlar belli zaten Candan,Neylan, Buket,Aslı ve ben. Hersene aramıza yeni bir iki kişi girer bir iki kişi çıkar ama demirbaşlar listesi hiç değişmez onlar her daim kalıcıdır birbiri için. Erkek arkadaşlarımız vardır mesela değişen keşke üşenmeseydim de resimlerimizi de ekleyebilseydim bu yazının altına.
  Meğer çok mutlu bir çocukluğum ve genç kızlığım olmuş benim. Peki şimdi ne olduki bu yazıyı yazıyorum ben. Şimdii büyüdüm, 2 çocuklu bir kadın oldum. Şimdi benim yaşadıklarımı kızlarım yaşayacak kızlarımda 35 yaşlarına geldiklerinde belkide buna benzer bir yazı yazacaklar. Biraz değişik versiyonu olacak mutlaka yazılanlar ama benim kadar mutlu bir çocukluk hikayeleri olacak mı bilemiyorum.
  Annemle babamın hiç kavga ettiğini görmedim ben bu yaşıma kadar. Ben onların pamukprensesleriydim hep. Annemmm , babammm iyiki varsınız iyiki benim annem babamsınız. Annemin sırtımı kaşıyarak beni uyutmasını babamın içine kokumu çekerek beni öpmesini ölene kadar hiç unutmayacağım herhalde.
  Füsun ablam var benim birde teyzem, canımm ,ablamm, annemin yarısı, dinginliğim sakinliğim canım bitanem. Taaaa karşıdan haftasonları bize gelirdiniz kalmayacak gideceksiniz diye ne çok üzülürdüm. Ciciannemi çok hatırlayamıyorum çok küçüktüm onu kaybettiğimizde, sadece hayallerimdeeee hayall meyal kalmış maalesef. Yer yatağı keyfimizi hatırlıyorum. Beni uyutmaya çalışıp abimlerle sohbet etmeye çalıştığınızı hatırlıyorum. Ne çok bozuluyordum o zamanlar küçük olduğuma. Şimdiler de ise keşke hep o yer yatağında uyumamaya direnen küçük kız olarak kalsaydım diyorum.Cicibabamın otobüsünü hatırlıyorum birde gezilere gitmemizi o gezilerde hep sizlerin yanında olmaya çalışmamı... Şimdiler de ise o yanınıza sıkışmaya çalışan küçük kız olarak kalmayı ne çok isterdim. Seninle sinemaya gitmeyi özledim Beylerbeyi'ne gidip bira vermeyen midyecilerde bira içmeyi özledim. :))Öyleeee salına salına yürümeyi özledim sen çok hızlı yürüyorsun sana yetişemiyorum diye hayıflanmayı. Allah seni bana beni sakinleştirmek için göndermiş iyi ki göndermiş iyiki benim ablamsın iyiki benim yanımdasın .
  Canım Nilhan'ım , hep çocukluğumdan bahsettim ya seni unuttum sanma. Ama hiç büyümek gelmedi içimden biliyormusun? :)) hep çocuk olmak istedim bu yazımda. Neymişşş Refika bana yaz demişş. Önce okul arkadaşım sonra sırdaşım oldun. En güzel en eğlenceli ölçülerimizi hep birlikte aldık. En eğlenceli projelerimizi hep birlikte yaptık. Sen benim hayatıma giren  hiçbir yerlere sığdıramadığım hiçbir yerlere oturtamadığım yegane dostumsun. Sen benim hep yanımda ol.
  Kuzum var benim birde Meryem'im. Sen benim kuzum kardeşim canım oldun. İyiki oldun biliyor musun? Çok seviyorum seni. Sana baktıkça genç kızlığımı hatırlıyorum çok güzel şeyler hatırlatıyorsun sen bana. Yüzün hep gülsün senin. Senin bir Arı Maya'n olsada artık sen benim hep kuzum olarak kalacaksın.
  Şimdi kızlarım var sırada. Onlarda benim küçük Pamukprenseslerim. Ben ölene kadar hep siz benim pamukprenseslerim olarak kalacaksınız. Bu kadar çocukluğumdan bahsederken sizleri unuttuğumu sanmayın. Siz benim hayatımdaki en büyük şansınız. Siz benim en büyük varlıklarım güzel kızlarımsınız. Ben sizi iyiki doğurmuşum iyiki benim kızlarımsınız. Siz hayatınız boyunca hep mutlu şanslı ve sağlıklı çocuklar olun inşallah. Şansınız da bahtınızda hep açık olsun.Bununla birlikte yukarıda anlattığım kadar iyi dostluklarınız iyi arkadaşlıklarınız olsun. Hep yanınızda başınızı yaslayacağınız bir dostunuz olsun ki benim gibi anlatabileceğiniz hiç unutmayacağınız anılarınız hiç unutamayacağınız hikayeleriniz  de olsun.Sizi hep çok seveceğim. Umarım sizlerinde çocukluğunuza dair hatırlayacağınız sadece mutluluk olur.
  Neymiişşş Refika bana yaz demişşş..Pakize Suda gibi oldum gerçektende mış miş li yazarak.:)))
  İçim rahatladı mı yazdım ya ? Çocukluğumun iki hatırasını anlatarak belini kırdım ya içim rahatladı mı ? Yokk yazacaklarım daha bitmedi.Ben daha yazarım siz sabredip okur musunuz bilmiyorum? Ama benim daha çok yazacağım şey var. Şimdi değil belki .. Ama notlarım kısmı güzel bir şeymiş.:)))
  Refika bana yaz dedi ya......Suyunu çıkarttım artık  diyorum.
Ben çocukluğumu özledim ben annemin babamın pamukprensesi olmayı özledim. Ben çocukluğumun bir parçası olan hatırladığım hatırlayamadığım, atladığım herkese teşekkür ediyorum. İyiki hayatımın bir köşesine oturmuşsunuz iyiki hayatımda olmuşsunuz. İyiki varsınız.
Öznur...